TBMM Bütçe Görüşmeleri… Ayyüce Türkeş: “Orduya Siyaseti Sokarak Tek Başaracağımız Şey, Türk Devletini Güvenlik Zafiyetine Sokmak Olur”

İYİ Parti Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş, TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde; “Ordunun siyasallaştırılması siyasi kliklerin, tarikat ve cemaatlerin ordu içinde yapılanmasıdır. Askeri siyasallaştırarak, orduya siyaseti sokarak tek başaracağımız şey, Türk devletini güvenlik zafiyetine sokmak olur. Yine tarikatlar, cemaatler yahut başka siyasi klikler orduya girdiğinde ise 15 Temmuz’da olduğu gibi, başımıza tekrar bombalar yağacağını tahmin etmek hiç de zor değildir” dedi.

TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Milli Savunma Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan İYİ Parti Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş, şunları dile getirdi:

“Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin genel bütçedeki payını bu yıl da yetersiz bulmaktayız. Şöyle bir hatırlarsak 2022 bütçesinde Milli Savunma Bakanlığı’na 80,5 lira ödenek tahsis edilmişti, ek bütçeyle bu rakam sene sonunda 147,8 milyar lira olarak gerçekleşti. Keza, 2023 yılında da 182,7 milyar lira olarak açıklanan bütçe, 30,8 milyar liralık ek bütçeyle 213,5 milyar lira oldu ve 2023 yıl sonu gerçekleşme tahminiyse 256,4 milyar lira olarak açıklanmaktadır. Biz bu bütçelerin görüşmelerinde de Milli Savunma bütçesinin yetersiz olduğunu hep vurgulamıştık. 2024 yılı için Milli Savunma Bakanlığı bütçesi 440,5 milyar lira olarak açıklanmıştır ki bu rakamın genel bütçeye oranı ise sadece yüzde 3,97’dir. Savunma konusuna çok önem verdiğini her fırsatta vurgulayan iktidarın yirmi yıllık döneminde Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesinin genel bütçedeki oranının sistematik şekilde düşmekte olduğunu görmekteyiz. 2003 yılında Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin genel bütçe içindeki oranı yüzde 6,9 iken 2023 bütçesinde bu rakam 4,07’ye düşmüştür. Biraz önce de belirttiğim gibi, 2024 yılında da bu rakam karşımıza yüzde 3,97 olarak çıkmaktadır. Ayrıca, 2018 yılında yüzde 1,86 olan savunma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2023’te 1,31 olarak beklenmektedir. Bu rakam 2018’de Yunanistan’da yüzde 2,54 iken 2023 yılı sonu için yüzde 3,01 olması beklenmektedir. 2014 yılında Türkiye NATO’ya bu oranı yüzde 2’ye çıkarmayı taahhüt etmiştir ve o tarihten itibaren hep bu hedef ötelenmiştir. Biz NATO’ya verilen bu taahhüdün gerçekleşmesinin takipçisi olduk ama maalesef hiçbir zaman net bir cevap alamadık. Buradan bir kez daha sormak istiyorum; bu taahhüdümüz acaba ne zaman gerçekleşecektir?

Hepimizin güvenli ve huzurlu yaşamının teminatı olan bu kurumun harbe hazırlığı iç siyasete malzeme de yapılamayacak kadar değerlidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harbe hazırlık seviyesi ve caydırıcılığı konusunu da biraz daha açmak istiyorum. Yanı başımızda şahit olduğumuz Rusya-Ukrayna savaşı bize göstermiştir ki kağıt üzerindeki gerçekler ile harp ortamının gerçekleri çok farklı olabilmektedir. Bu savaştan askeri personelimizin alacağı askeri taktik ve stratejik dersler olmalıdır. Örneğin bu yeni durum ışığında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personel sayısı ihtiyacı 2,5 cephede aynı anda savaşacak şekilde öğrenilen gerçeklerle güncellenmelidir. Rusya tarafından bir haftalık planlanmış bir harekat bugün ikinci yılını doldurmuş ve Rusya bu bölgesel savaşa günlük 800 milyon dolar, senelik ise 292 milyar dolar harcar duruma gelmiştir. Savaşlar bir kere başladığında öngörülemez maliyetlere gebedir. Bu sebeple, Silahlı Kuvvetlerimizin harbe hazırlık seviyesi ve caydırıcılığı savaşların başlamadan önlenmesinde kritik bir öneme haizdir. Bunun artırılmasındaki en önemli unsurlardan birisi envanterimizin yerlilik

oranıdır. Biz ordumuzu güçlendirmeye yönelik savunma sanayisinde bu zamana kadar atılan adımları parti olarak görmezden gelmediğimizi her fırsatta söylemekteyiz. Nitekim, bu hususta çalışan firmalardan yatırımcılara, mühendislerden işçilere daha iyilerini yapabilmeleri için, ülkemize daha katma değeri yüksek savunma teknolojileri kazandırabilmeleri için vereceğimiz partiler üstü desteği de önemli buluyoruz. Malumunuz savaş uçağı temininde problemler yaşamaktayız ve ayrıca caydırıcılık için satın aldığımız S-400 sistemlerinin yaptırım baskısı nedeniyle genel hava güvenlik şemsiyesi altına entegre ederek kullanamıyoruz. Bu hususta cevaplanması gereken şunlardır, uçak filo gücümüzü artırmak için sistematik devlet aklıyla hazırlanmış kısa, orta ve uzun vadeli planlar mevcut mudur? Geliştirmekte olduğumuz yerli ve milli savunma sistemlerimizin ne zaman tam anlamıyla kullanmaya başlayabileceğiz? Ayrıca, uzun süredir nihayete erdiremediğimiz yerli, milli tank projemizde son durum nedir? Kara Kuvvetlerimizde bundan kaynaklı bir zafiyet oluşmakta mıdır? Örneğin, Suriye ve Irak bölgelerine sevk edilen zırhlı ve mekanize birliklerimiz diğer bölgelerimizde harbe hazırlık seviyemizde bir zafiyet yaratmış mıdır? Bunların bizlerle paylaşılmasını önemli bulmaktayız.

“ORDUMUZUN EN ÖNEMLİ GÖREVİ HUDUDU KORUMAKTIR”

Yine, değinmek istediğim diğer önemli nokta, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve genel Türk devletinin geleneksel kara, deniz ve hava alanları dışındaki egemenlik alanlarından olan siber alanındaki harbe hem altyapı hem de doktrin olarak ne kadar hazır olduğudur. Bilindiği üzere siber alan bugün kara, hava ve deniz gibi egemenliğimizin olduğu bir alandır. Bu alan Amerika, Rusya ve Çin gibi önde gelen ülkeler tarafından savaş sahası olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, bu konuda NATO tarafından müttefiklerine kılavuz olacak standartlar da oluşturulmuştur. Biz Milli Savunma Bakanlığı’nın sorumluluk alanının gerekli yasal düzenleme ve mevzuatlarla siber alanı da içerecek şekilde güncellenmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin doktrin, organizasyon ve altyapı olarak kara, hava, deniz ve siber alanlarda müşterek harekat yapabilme kabiliyetine ivedilikle kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.

Ordumuzun en önemli görevlerinden biri hudut güvenliğini korumaktır… Türkiye Cumhuriyeti bugün mülteci kampına dönmüş durumdadır. Ülkemizde her milletten, her anlayıştan, bize uygun olmayan kültürlerden pek çok sığınmacı bulunmaktadır; bu, hem ekonomimize hem sosyal doku ve demokratik yapımıza ciddi zarar vermektedir. Bu konu Cumhuriyet tarihimizin en önemli, en tehlike yaratacak beka konusu haline gelmiştir. Bir an önce geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler ile diğer tüm kaçak sığınmacılar ülkelerine geri gönderilmelidir. Yasal sığınmacıların da gönderilmesi için her türlü çalışma yapılmalı, uluslararası hukuka da uygun yollar bulunmalıdır. Bu konuyla ilgili çok kapsamlı bir çalışma olan İYİ Parti Milli Göç Doktrini’nden referans olarak faydalanılması yerinde olacaktır.

“ORDUYU SİYASALLAŞTIRARAK BAŞARACAĞIMIZ TEK ŞEY TÜRK DEVLETİNİN GÜVENLİĞİNE ZAFİYET SOKMAKTIR”

Bir ordunun başarısının birçok unsuru vardır, bunların en önemlilerinden biri de onun emir komuta yapısıdır. Bilindiği gibi, 15 Temmuz’un ardından yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanı’ndan alınıp Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmış, Genelkurmay Başkanı makamına atanmak için kuvvet komutanlığı yapma şartı kaldırılmıştır. Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıkları da ayrı ayrı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmıştır. Burada hiyerarşik bir sıkıntı olduğu görülmektedir çünkü Genelkurmay Başkanlığı açısından, aynı makam üzerinde iki ayrı makamın emir ve talimat verme yetkisine sahip olması, karışık bir durum olmasının yanında, askeri  teamüllere de aykırı bir durumdur. Genelkurmay Başkanlığı’nın nasıl bir harp hazırlığı yapacağı belli değildir.

Diğer önemli bir konu ise, askeri okul ve askeri hastanelerin yeniden açılması hususudur. Bilindiği gibi, 15 Temmuz sürecinde alelacele çıkarılan bir kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kurmay subay yetiştiren harp akademileri, harp okulları ve astsubay meslek yüksek okullarının kaynağını teşkil eden askeri liseler ve astsubay hazırlama okulları kapatılmış, söz konusu askeri eğitim ve öğretim kurullarının yerine Milli Savunma Üniversitesi kurulmuştur. Sivil üniversite ve personelin askeri eğitim kurumlarında daha fazla entegre edilmesi belli alanlarda büyük katkılar sağlayabilir ancak var olan köklü teamül ve gelenekler hafife alınmamalıdır. Bunların terk edilmesi rütbe, terfi, tayin gibi konularda askerlerin liyakatlerini artırmaktan ziyade, siyasilerden medet ummaya sevk ederek ordunun siyasallaştırılmasına yol açar. Ordunun siyasallaştırılması siyasi kliklerin, tarikat ve cemaatlerin ordu içinde yapılanmasıdır. Özetle, askeri siyasallaştırarak, orduya siyaseti sokarak tek başaracağımız şey, Türk devletini güvenlik zafiyetine sokmak olur. Yine tarikatlar, cemaatler yahut başka siyasi klikler orduya girdiğinde ise 15 Temmuz’da olduğu gibi, başımıza tekrar bombalar yağacağını tahmin etmek hiç de zor değildir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir